-
1 kuyruk
хвост (м)* * *озвонч. -ğu1) хвост тж. перен.kuyruğunu oynatmak — виля́ть хвосто́м
kuyruk yüzgeci — хвостово́й плавни́к
gelinliğin kuyruğu — шлейф пла́тья неве́сты
falanca kuyruğu ile beraber geliyor — тако́й-то идёт со свои́м хвосто́м (напр. со своей семьёй, приятелями)
uçağın kuyruğu — хвостова́я часть самолёта
2) курдю́кkuyruk yağı — курдю́чное са́ло
3) о́чередь, хвост разг.kuyrukta beklemek — стоя́ть в о́череди
kuyruğa girmek — станови́ться в о́чередь
kuyruk olmak — образова́ться о́череди
kuyruk yapmak — образова́ть о́чередь
ekmek kuyruğu — о́чередь за хле́бом
••- kuyruk çekmek
- kuyruğu kapana kısılmak
- kuyruğunu kısmak
- kuyruğunu kıstırmak
- kuyruk sallamak
- kuyruğunu tava sapına çevirmek
- kuyruğuna teneke bağlamak
- kuyruğu titretmek -
2 kuyruk
\kuyruk sallamak mit dem Schwanz wedeln, schwänzeln\kuyruk olmak/yapmak eine Schlange bilden\kuyrukta beklemek Schlange stehen, in der Schlange wartenkuyruğa girmek sich anstellen -
3 queue
n f1 d'un animal kuyruk [kuj'ɾuk]2 d'un fruit sap [sap]3 file kuyruk [kuj'ɾuk]◊Il y a la queue à l'entrée. — Girişte kuyruk var.
♦ faire la queue kuyruk yapmak4 à la queue leu leu ardarda5 tige sap [sap]6 sap [sap]7 queue de cheval at kuyruğu saç8 d'un train son vagon -
4 tail
adj. arka————————n. kuyruk, kıç, uç, peşine takılan kimse, şartlı tasarruf (miras), sınırlı sahiplik (miras)————————v. kuyruk takmak, kuyrul yapmak, peşine takılmak, gütmek, sapını ayıklamak, azalmak, izlemek, kuyruğu ile tutmak* * *1. kuyruk 2. peşine takıl (v.) 3. kuyruk (n.)* * *[teil] 1. noun1) (the part of an animal, bird or fish that sticks out behind the rest of its body: The dog wagged its tail; A fish swims by moving its tail.) kuyruk2) (anything which has a similar function or position: the tail of an aeroplane/comet.) kuyruk2. verb(to follow closely: The detectives tailed the thief to the station.) takibe almak- - tailed- tails 3. interjection(a call showing that a person has chosen that side of the coin when tossing a coin to make a decision etc.) yazı- tail-end- tail-light
- tail wind
- tail off -
5 train
n. kuyruk (elbise, kus, yildiz), tren, dizi, katar, sıra, maiyet, kafile, kervan————————v. eğitmek, yetiştirmek, alıştırmak, terbiye etmek, antrenman yapmak, sürüklemek, nişan almak, doğrultmak (silah), alıştırma yapmak* * *1. eğit (v.) 2. tren (n.)* * *I [trein] noun1) (a railway engine with its carriages and/or trucks: I caught the train to London.) tren2) (a part of a long dress or robe that trails behind the wearer: The bride wore a dress with a train.) (elbise) kuyruk3) (a connected series: Then began a train of events which ended in disaster.) zincir, dizi4) (a line of animals carrying people or baggage: a mule train; a baggage train.) kafile, kervanII [trein] verb1) (to prepare, be prepared, or prepare oneself, through instruction, practice, exercise etc, for a sport, job, profession etc: I was trained as a teacher; The race-horse was trained by my uncle.) eğit(il)mek; antreman yap(tır)mak2) (to point or aim (a gun, telescope etc) in a particular direction: He trained the gun on/at the soldiers.) nişan almak3) (to make (a tree, plant etc) grow in a particular direction.) çevirmek•- trained- trainee
- trainer
- training -
6 fawn
adj. açık kahverengi————————n. geyik yavrusu, karaca yavrusu, açık kahverengi————————v. yavrulamak, doğurmak (geyik), kuyruk sallamak, yaltaklanmak, dalkavukluk etmek* * *1. yavrula (v.) 2. geyik yavrusu (n.)* * *I [fo:n] noun1) (a young deer.) geyik/karaca yavrusu2) (( also adjective) (of) its colour, a light yellowish brown: a fawn sweater.) açık kahverengiII [fo:n] verb1) ((of dogs) to show affection (by wagging the tail, rolling over etc).) kuyruk sallamak2) ((with upon) to be too humble or to flatter (someone) in a servile way: The courtiers fawned upon the queen.) yaltaklanmak, dalkavukluk yapmak -
7 yağ
жир (м) ма́сло (с)* * *ма́сло, жир, са́лоbadem yağı — минда́льное ма́сло
balık yağı — ры́бий жир
domuz yağı — свино́е са́ло
hayvansal yağlar — живо́тные жиры́
ince yağ — тех. жи́дкое маши́нное ма́сло
kalın yağ — тех. маши́нное ма́сло повы́шенной вя́зкости
kuyruk yağı — курдю́чное са́ло
makine / neft yağı — маши́нное ма́сло
susam yağı — кунжу́тное ма́сло
yanık yağ — отрабо́танное ма́сло
zeytin yağı — оли́вковое ма́сло
••- yağ bal olsun!
- yağ basmak
- yağ çekmek
- yağ yapmak
- yağ gibi kaymak
- yağ yakmak
- yağ yedirmek -
8 dock
n. dok, gemi havuzu, tersane, rıhtım, yük rampası; kesinti; kuyruğun kemikli kısmı, kısa kesilmiş kuyruk; eyer kuskunu; sanık yeri (mahkemede); karabuğday benzeri bir ot————————v. doka çekmek; uzayda başka gemiye kenetlemek, uzayda kenetlenmek; rıhtıma yanaşmak; kuyruğunu kısaltmak, kesmek, kısaltmak; azaltmak* * *1. rıhtıma yanaş (v.) 2. tersane (n.)* * *I 1. [dok] noun1) (a deepened part of a harbour etc where ships go for loading, unloading, repair etc: The ship was in dock for three weeks.) dok, rıhtım2) (the area surrounding this: He works down at the docks.) rıhtım, doklar3) (the box in a law court where the accused person sits or stands.) sanık yeri2. verb(to (cause to) enter a dock and tie up alongside a quay: The liner docked in Southampton this morning.) rıhtıma yanaş(tır)mak- docker- dockyard II [dok] verb(to cut short or remove part from: The dog's tail had been docked; His wages were docked to pay for the broken window.) kısa kesmek, kesinti yapmak
См. также в других словарях:
kuyruk yapmak — uzun ve peş peşe bir sıra oluşturmak Ama hâlâ bilet var diye bekleyen en aşağı beş bin kişi güzel bir kuyruk yapmışlar. B. R. Eyuboğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
kuyruk — is., ğu 1) Hayvanların çoğunda, gövdenin sonunda bulunan, omurganın uzantısı olan uzun ve esnek organ 2) Bu organa benzeyen uzantı Uçağın kuyruğu. Gelinliğin kuyruğu. 3) Kuşlarda gövdenin sonunda bulunan tüy demeti 4) Koyunun bazı türlerinde… … Çağatay Osmanlı Sözlük